Rönesans Felsefesi.
Rönesans Felsefesi.
(Philosophical Dictionary) :
Yeni ekonomik ilişkilerin meydana getirdiği Rönesansın yeni insanı, dinsel insan olmaktan çıkarak kişisel insan olmaya başlamıştır. Rönesans felsefesinin ayırıcı niteliği insancı (ümanist) oluşudur. Bu felsefe, insan'ı arar ve dış dünyayı insanla olan ilişkileriyle değerlendirir. Ümanizm, dinle ilgisini kesmiş bağımsız bir kültürdür. Francesco Petrarca (1304-1374), yaşamak sanatının felsefesini meydana koymaktadır. Dante (1265-1321) ve Bocaccio (1313-1365), yaşamak sanatının ürünlerini vermektedirler.Niccolo Macchiavelli (1469-1527), insansal nitelikleri araştırarak bu niteliklere uygun bir devlet önermektedir. Didier Erasmus (1467-1536) ve Michel de Montaigne (1533-1593), insanın içinde yaşayan insansal doğayı bulup çıkarma çabasındadırlar. İnsan, artık bilgilerini yenilemekte ve bütün dogmalardan kuşkulanmaktadır. Rönesans şüpheciliği (septisizm), Pierre Charron'un (1541-1603) elinde bilimden bile kuşkulanmaya varacaktır. Montaigne ve Charron'la birlikte Lamothe Levayer (1580-1672) ve François Sanchez'in (1562-1632) sürdürdükleri bu şüphecilik, metafizik temeli yıkarak bireyci temeli kurmaktadır. Ortaçağ toprak ağasının (feodal) desteği olan metafizik, yeniçağın yeni insanının (burjuvazi) desteği olan bireyciliğe boyun eğmek üzeredir. Gerçekte her iki dünya görüşünün de yapısı aynıdır, metafizikte genellikten özelliğe dağılan us, bireycilikte özellikten genelliğe yükselmektedir. Sadece çıkış noktaları değişmiştir, vardıkları sonuç birdir. Bireyler, bireysel olduğu kadar ortak bir usla birbirlerine bağlıdırlar. Stoacıların dedikleri gibi bu us Atina'da başka türlü, Roma'da başka türlü olamaz. Justus Lipsius'un (1547-1606) Rönesans stoacılığı böylesine bir usu önermektedir. Metafizik ruh, bireycilikte kılık değiştirmiştir. Padua okulunun kurucusu Petrus Pompanatius (1462-1525), Scaliger (1484-1558), Cremonini (1552-1631), Zaberalla (1533-1589) ve Lucilio Vanini'nin (Pompejo Ucilio, 1583-1619) dillerinde artık onun ölmezliği açıkça tartışılmaktadır. Artık kimse ruhun ölmezliğine inanmıyor ama, Vanini gibi dili koparıldıktan sonra diri diri yakılmayı göze alamayanlar Cremonini'nin şu ögüdüne uyuyorlar: İçinden dilediğin gibi, dışından herkes gibi davran (Intus ut libert, foris ut moris est)... Aristoteles, ortaçağın metafizik eklentilerinden temizlenerek yeniden ele alınmaktadır. Theodoros Gaza'nın yönetiminde Rudıolf Agricola ve Jacobus Faber, insancı (ümanismt) bir Aristoteles yaratmaktadırlar. Bireysel ruh ölümlüdür ama ruhun usu ölümden sonra evrensel usa karışacaktır. Çünkü onun özü olan düşünce, vücuttan ayrılır. Bu anlayış, Teleziana akademisinin kurucusu Bernardino Telesio'yla (1508-1588) Frencesco Patrizzi'nin (1527-1597) natiralizmine uygun düşmektedir. Öbür yandan da, Georgios Gemistos Plethon (1355-1450), Basilius Bessarion (1403-1472), Marsilius Ficinus'un (1433-1499) eliyle metafizik eklentilerinden temizlenmiş insancı bir Platon meydana çıkarılmaktadır. İnsanın ruhu tanrıdan türemiş olduğuna göre insanda bütün evreni bilebilmek ve anlayabilmek gücü var demektir. Bilgi derebeyine özgü değildir, burjuva da bilgi edinebilir. Bütün bunların üstünde de, Giovanni Pico della Mirandola'yle (1463-1494) Andreas Ceasalpinus'un (1509-1603) seçmeciliği (eklektizm) eski Yunan düşüncesinin çeşitli akımlarını birleştirerek uzlaştırmaya çalışmaktadır. Aristoteles'le Platon'un temelde birleşmekte oldukları düşüncesi yeniden ortaya çatılmıştır. Ortaçağda derebeyliğin çıkarlarına göre yorumlanan Yunan düşüncesi, artı burjuvazinin çıkarlarına göre yorumlanmaktadır. İnsanlık yaşamına bilimsel bir temel yerleştirmeye çalıştığı için bilimsel olan hiç bir şeyden hoşlanmayan ortaçağ metafiziğince sapıklıkla suçlanan Epikuros, Petrus Gassendi'nin (1592-1655) eliyle, burjuvazi bireyciliğine uygun mekanikçi atom anlayışı içinde yeniden doğurtulmaktadır. Yeniden doğuş (Rönesans), her bakımdan burjuvaziye uygun ve yararlı bir doğuştur. Doğa, artık, metafiziğin hiyerarşik durallığı içinde değil, mekaniğin yer değiştirme devimselliği içindedir. Derebeyinin hiyerarşik düzendeki dokunulmaz üstün yeri değişecek ve bu yere -her ne kadar yeri değişenin kendisi değişmezse de- burjuvazi oturabilecektir. Yeniden doğuş, bütün bu oluşmalar içinde de, bir yeniden biçimleniş (reformasyon) gerektirmektedir. Protestanlık, kapitalizmin temellerini hazırlamaktadır. Luthe7'e göre sosyal eşitsizlik tanrı düzenidir ve olduğu gibi korunması gerekir, Calvin'e göre üretim için alınacak faiz gereklidir ve dinsel yasalara aykırı değildir. Protestanlık, ekonomik bir dinciliktir ve burjuvazinin ticaret sorunlarını kapsamaktadır. Birey ve bireyin ekonomik sorunları, tanrısal düşünce içinde bile, birinci plana çıkmıştır. Jacob Boehme'de (1575-1624) dilegelen Rönesans gizemciliği (mistisizm) de bu yoldadır. Boehme'e göre tanrı dural değil, devimseldir. Tanrı doalaşmış ve insanlaşmıştır, öyleyse birey tkanrılık değerdedir. Rönasans çağının sonlarına doğru, bütün bu dinsel yenilenmeler de yetişmeyecek, kaynağını insanda ve us'ta bulan yeni bir doğal din akımı türeycektir. Laelius Socinus (1525-1562), Jen Bodin (1530-1648) ve Herbert of Cherbury'nin (1581-1648) ellerinde oluşan bu doğal din, insan usunu ve böylelikle de bireyi yüceltmektedir. Bu çağın dincilerinin çoğu aynı zamanda ekonomicilerdir. Bodin de bunlardan biridir ve ekonomik olayları, netafiziğe uygun olan dogmatik açıdan değerlendirmektedir. Derebeyliğin yerine burjuvaziyi, durallığın yerine devimselliği, metafiziğin yerine bireyciliği getiren Rönesans oluşmasının en ilgi çekici düşünürleri Nicolaus Cusanus'la (1401-1464) Giordano Bruno'dur (1548-1600). Cusanus'a göre tanrıyla doğa aynı şey değil, tersine, karşıt şeydirler. Çünkü tanrı bütün karşıtların birliği, doğa bütün karşıtalrın ayrılığıdır. Bu geniş ayrılığın bu birlikten nasıl çıktığı bilinemez ve bu yüzden de Tanrı kavranamaz. Bilgilerimiz göreli (rölatif, izafîe) bilgilerdir. Evren, bir gelşime sürecidir. Yer ve gök aynı yasalara bağlıdırlar ve aynı gelişme sürecinin içindedirler. Bruno'ya göre gök, sonsuz evrendir. Us için iki sonsuz olamayacağına göre evren ve tanrı aynı şeydir. Tanrı, evrenin yaratıcısı değil kendisidir. Yaratılan bir şey yoktur, olmakta olan bir şey vardır. yaratan'ın yerine doğayı, yaratma'nın yerine de meydana gelme zorunluğu'nu koymamız gerekir. Doğa ya da tanrı, kendisi bireyleşmeden bireyleri meydana getirir. Sonsuz büyüklükte nasıl bulunuyorsa bir parçacık orta, bir kum taneciğinde, birkarıncada da öylece bütünüyle bulunur. Bu yüzdendir ki doğada her şey canlıdır ve hiç bir şey yok olmaz. Tanrı-doğanın sonsuzluğu her şeyde sürüp gider. Ölüm, yaşamın bir değişmesinden başka bir şey değildir. Her şey sürekli olarak değişir ve bu değişme sonsuzdur. Örneğin tohum, ot olur, başak olur, ekmek olur, keylus olur, kan olur, insan tohumu olur. İnsan tohumu insan olur, ceset olur, toprak olur, bitki tohumu olur. Bu değişme ve yenişlemeler sonsuzdur. bkz. Rönesans, Reformasyon, İnasncılık, Padua Okulu, Telezyana Akademisi, Bireycilik, Burjuva Felsefesi, Teosofi, Ekonomi.